IQNA

İslamofobi nedir? Nasıl ortaya çıktı?

12:40 - November 30, 2022
Haber kodu: 3478426
İslam toplumları ile cehalet kavramını bir arada düşünmek, tarihin en büyük trajedisidir. İslam ile cehalet asla bir arada düşünülemeyecek kadar birbirine zıt unsurlardır. Hatta şunu açıkça ifade etmek gerekir ki; evrensel İslamın elçilerinin asıl görevleri; Allah’tan aldıkları ışık ile kadim cahiliyenin karanlığını sona erdirmek ve hayata aklın, vahyin ve ilmin ışığını ulaştırmak olmuştur.

İslam’dan korkma, ürkme, korkutma/ürkütme anlamına gelen İslamofobinin kökleri çok eskilere dayanır. Tarihin her döneminde Allah’ın gönderdiği vahiy ve kitap ışığında insanlığa yol gösteren nebiler ve resullerin yürüttükleri hak davanın karşısında vaziyet alan şirk, küfür, nifak ve şikak erbabı bazen doğrudan doğruya İslam karşıtı cephede yerlerini almışlar ve bazen de İslamın güçlü ışığını karartmak için çok yönlü algı operasyonlarına başvurmuşlardır.

1980’lerden sonra bir algı enstrümanı olarak üretilen “İslamofobi” işte bu, tarihin en eski zamanlarında başlamış evrensel hak davanın karşıtlığı olayının günümüz politik arenasında, başını Büyük şeytan Amerika ile küçük şeytan Siyonist İsrail’in çektiği emperyalist güçlerin elleri ile imal edilmiş bir psikolojik savaş terimidir.

Esasen “İslamofobi”yi işte bu sebeplerle “İslam korkusu” olarak değil; artık “İslam karşıtlığı”, “İslam düşmanlığı” yani “anti İslamizm” ya da “hostility of İslam” olarak anlamamız ve buradan kalkarak, emperyalist güçlerin şeytanî propagandaları karşısında dikkatli bir tutum takınmamız gerekmektedir.

Küresel sömürücü güçler dünyanın en zengin yer üstü ve yer altı kaynaklarına, en genç ve en zengin insan gücüne sahip İslam ülkelerini kontrol altına alma ve bu kaynakları yağmalama stratejisi çerçevesinde ürettikleri “İslamofobi” gibi politik savaş ve savaşı meşrulaştırma amaçlı enstrümanlar/sloganlar aracılığı ile İslam toplumlarını hedef tahtasına oturtmakta ve arkasından bölme, parçalama, isyan, savaş, iç savaş,  işgal, katliam, terör, sabotaj gibi uygulamalarla hedeflerine ulaşma yolunda emin adımlarla ilerlemektedirler.

“İslam karşıtlığı”, hatta “İslam düşmanlığı” olarak değerlendirmemiz gereken “İslamofobi”nin iki sebebinden bahsetmek mümkündür. Bunlardan birisi düşmanlığın, Allah’a ve insanlığa karşı açılmış savaşın arka planında bulunan şeytanî güçlerin kötü niyetleri; ikincisi ise, bundan çok daha kötü bir şekilde İslam düşmanlığına/İslam karşıtlığına, aramadığı kadar büyük fırsatlar tanıyan İslam toplumlarının asırlardır devam eden cehaleti. Daha doğrusu Müslümanların sahih İslamı tanıma, yaşama ve temsil etme hususundaki yetersizliği, zaafı.

Aslında İslam toplumları ile cehalet kavramını bir arada düşünmek, tarihin en büyük trajedisidir. Evet, gerçekten İslam ile cehalet asla bir arada düşünülemeyecek kadar birbirine zıt unsurlardır. Hatta şunu açıkça ifade etmek gerekir ki; evrensel İslamın elçilerinin asıl görevleri; Allah’tan aldıkları ışık ile kadim cahiliyenin karanlığını sona erdirmek ve hayata aklın, vahyin ve ilmin ışığını ulaştırmak olmuştur. Bunun en canlı tanığı, son ilahi mesajlar sistemi olan Kur’an’ın ilk inen ayetinin “okumak, araştırmak ve incelemek” anlamını taşıyan “ikra” emri olduğu ve Kur’anı mecid’de teakkul, tefekkür, tezekkür, tefakkuh gibi, aklı kullanmaya, yani düşünme eylemine yönelik yedi yüzden fazla ayetin bulunduğudur. 

Bu böyle iken, Kur’an’a bağlı olduğunu iftiharla dile getiren dünya Müslümanları bugün aklı kullanmaktan, düşünmekten, tezekkür ve tefekkürden fersahlarca uzakta bulunmaktalar ve, işin daha kötüsü, aklı kullanmamayı, düşünmeden birilerine itaat etmeyi yani kör taklidi imanlarının merkezine yerleştirmiş bulunmaktalar. Bu da akıl ile inanma, akıl ile ibadet etme ve hayatın problemlerini akıl ile çözme farziyetini sakınılacak bir şey ve hatta bir günah gibi telakki etme yanlışlığını ortaya çıkarmış; bu da Doğudan Batıya kadar bütün Müslümanların “Allah, aklını işletmeyenleri aşağılık bir hayat standardına mahkûm eder.” anlamındaki Yunus suresi 100. ayetin muhatabı hâline getirmiştir. Böylelikle, Müslümanlar işte İslam karşıtlarının, İslam düşmanlarının arayıp da bulamadığı fırsatı onlara elleri ile bağışlamış; bu da dünya müstekbirlerinin Müslümanların yumuşak karnı olan, Kur’an’dan, akıldan ve ilimden uzak kalış ve buna ilaveten atalar/dedeler birikimini, tarihî ve kültürel yığıntıyı, mezhep/meşrep olgusunu, mistik/ezoterik safsataları, rivayet ve menkıbe kaynaklı söylentileri din edinme yanlışından girerek İslam’ı mazlum insanların gözünde bir tehlike, tedhiş ve terör kaynağı gibi gösterme ihanetini gündeme getirmiştir.

İslamofobi nedir? Nasıl ortaya çıktı?

Evrensel İslam’ın yegâne ve resmî tek kaynağı olan Kur’an’ı âdeta geçersiz kılarcasına kültür kurumlarının ve rivayetlerin beşerî enformasyon kaynaklarını dinin referansları olarak gösterme yanlışlığı, peşinden İslam’ı doğru temsil edememe felaketini getirmiştir. Bunun tabii sonucu; İslamın artık bir kılık kıyafet, kıl tüy fetişizmine, tarih-perestliğe, kişilerin, mekânların ve kurumların kutsallaştırılmasına, İslam’da asla olmaması gereken köleleştirici ruhbanlığa, iradeyi ve özgürlüğü elden alan uyutucu fatalizme (kaderciliğe) yerini bırakmasıdır.

Artık, İslam özgür ruhların değil, köleleşmiş kafaların; çalışkan, üretken ve yaratıcı bireylerin sığınağı değil; tembel, yanlış tevekkül anlayışının girdabına düşmüş ve sömürücü güçlerin ekmeğine yağ süren uyuşuk fertlerin mağarasına dönüşmüştür.

Akıldan, aklı kullanmaktan ve bilimin aydınlığından tamamen kendini soyutlayan dünya Müslümanları tasavvuf, tarikat, mezhep, meşrep ve cemaat kavramlarının gölgesinde üretilmiş hurafelerin, masalların, evliya menkıbelerinin, mistik ve ezoterik safsataların narkozlaştırıcı etkisi altında kendilerini hayattan uzaklaştırmış; eşyanın realitesine ters bir hayat algısının batağında debelenen ve giderek maddî-manevî zaafların, sosyo kültürel hastalıkların zebunu hâline gelen, kimliksiz, kişiliksiz bir topluluğa dönüşmüştür.

Bugün artık İslam’ı resuller, nebiler, âlimler, âbidler, mücahidler, müçtehitler, muvahhitler, kitap, kalem, mürekkep temsil etmiyor; aksine irticayı, cahiliyeyi, şirki, kula kulluğu, kişi ve tarih perestliği din diye yutturan cahiller, mürteciler, münafıklar, gizli/açık müşrikler, kıl tüy tüccarı ruhbanlar, Allah, peygamber ve din tacirleri, çok dinli/çok dilli siyaset bezirganları, simsiyah ve uzun sakallı, canavar kılıklı tekfirciler, İbrahim’in makamını, Allah resulünün Mekke’sini, Medine’sini gasp etmiş, ümmetin petrolüne ve tevhidin topraklarına el koymuş, zalim ve katil emperyalist uşakları  temsil ediyor. İşte ümmet olarak bugün başımızda uğursuz bir çark gibi dolaşan felaket bundan ibarettir. İslamofobinin de İslam karşıtlığı ve İslam düşmanlığının da yeşerdiği zehirli toprak, bundan başka bir şey değil.

Bu yazı, “İslamofobi ile mücadele için Müslümanların neler yapması gerekir?” sorusunun da cevabını kendiliğinden içermektedir.

Yazar:        

Prof. Dr. Muhammed Nur DOĞAN
İstanbul Arel Üniversitesi öğretim üyesi

captcha